2 Mart 2012 Cuma

Siyah Elbiseliler


Yeraltına ilerliyordum. Daha önce çevreme hiç bu gözle bakmamıştım. Herkesin acelesi var, eskiden benim de vardı. Yürüyen merdivende bile sol şerit oluşturmuşlar. “Nereye yetişiyorsunuz, kaç saniye kazanacaksınız, nedir bu aceleniz?”. Artık anlamsız geliyor.

Turnikeden geçtim; akbilimde ne kadar kaldığına bakmadığımı fark ettim, oysa geçmeme izin vermeyen o iğreti sesi duyma korkusuyla her gün merakla bakiyeme bakar, azalmaya yakınsa yükleme yapardım, o sesi duyan çevremdekilerin bakışları altında utanmaktan korkarak.

Saat 18:30, istasyon kalabalık. Gayet güzel yapılmalarına rağmen mozaikler istasyonun havasını renklendirmeye yetmemiş. Yerler oldukça temiz, hatta tertemiz, ama bu rutubet kokusu yok mu? Bütün metro istasyonları kasvetli oluyor, istediğin kadar süsle. Bak işte, koca ekranda oynayan komik videolara hiç gülen yok. Ekranın tam karşısındaki cilveleşen genç kızla oğlan dışında neredeyse hareket eden bile yok.

Bu insanlar neden hep siyah giyer, hele ki kadınlar. Siyah, evet o da bir renk ama neden sadece siyah?

Treni beklerken insanları eğlendirsin diye konulan büyük ekrandaki komik videolar bile mozaikli duvarlara boş boş bakan metronun siyah elbiseli insanlarını somurtmaktan alıkoyamıyor. Bu tekdüze ve sıkıcı yeraltı yolunda umutsuz yüzlü sokak çalgıcılarının beceriksiz notaları ortamı neşelendirmeye yetmiyor. “Dikkat elektrik”, “sarı çizgiyi geçmeyin”, “inenlere öncelik verin” gibi talimatların kol gezdiği bir yerde tabii ki siyah insanlar olur. Burası, biraz önce kovulduğum işyerinin aynısı sanki. O yüzden mutsuz bu insanlar.

Metro insanları; kulaklıktan müzik dinleyen, etrafını görmeyen, siyahlı.

Yerler temiz ama pis gibi, siyah ayakkabılarının üstü parlak ama altları kirli.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder