15 Haziran 2013 Cumartesi

Açlık



Arka kapaktan: Norveçli büyük romancı Knut Hamsun'un kişiliğini ve ününü oluşturan en büyük romanı Açlık'tır. Ünlü bir yazar olma sevdasıyla yanıp tutuşurken, bir yandan da açlıkla pençeleşen bir gencin, gerçekten duygulandırıcı öyküsü olan bu kitap, dünya edebiyatının başyapıtları arasında sayılmaktadır. Behçet Necatigil'in usta kaleminden, örnek bir çeviri okuyacaksınız bu ciltte.

Gururlu ve dünyaya zararı olmayan bir serserinin umut öyküsü. Kurtulamayacağını bildiğim halde her an bir mucizenin geleceği düşüncesiyle sayfaları çevirdim. Sayfalar ilerledikçe umudum azaldı ama kahramanın kişiliği büyüdü. Artık açlıktan ölmesi beni üzmeyecekti çünkü platonik aşkı, rol yapma yeteneği, vicdan muhasebesi, sergilediği ahlak, yani bir roman kahramanından beklenen pek çok şey karşılanmıştı. Kahramanımız aç da olsa her zaman kendisiyle savaşacak güce sahip genç bir yazar olmayı başarmıştı. Ben bu gururlu, genç yazarın kendisiyle yaptığı savaşı resmeden romanda iyi bir oyunculuk sergilediğini düşünüyorum. Vicdan, ahlak gibi kavramları yeniden sorgulamamı sağladığı için de Hamsun'a teşekür ediyorum.

Açlık
Knut Hamsun
Varlık Yayınları, 2002
Çeviren: Behçet Necatigil

3 Haziran 2013 Pazartesi

Teşekkür Ederim


Bugün hayatımda ilk kez Gezi Parkı'na gittim. Çevresindeki yollardan binlerce kez geçmeme rağmen parkta gezmeye fırsat bulamamışım. Öyle ki şehrin göbeğinde bu kadar güzel bir yer olduğunun farkına bile varamamışım.


Metronun Şişli'den sonra yola devam etmemesi üzerine yolumuza yürüyerek devam ettik. Yanımıza aldığımız, talcid, su, limon gibi malzemelere Şişli'den Harbiye'ye varana kadar sirkeli pamuk, gaz maskesi ve fular ekledik. Yaklaşık yüz elli metre önümüzde duran polis aracını görünce durduk. Beklemeye başladık. Her şey çok güzeldi. Herkes birbiriyle konuşuyordu, gözlerinde umut ışığı vardı. Birden sesler duyduk, ardından önümüze, arkamıza düşen gaz bombaları. İnsanlar koşmaya başladı, biz de öyle. Boğazı yakan, solumayı güçleştiren, gözleri yaşartan, kusma hissi veren dumanı soluduk. Yanımdan yuvarlanan teneke sesi eşliğinde gelen yoğun duman nefes almamızı güçleştirdi. Bir yere sığınmamız gerekiyordu. "Gelin" diye bağıran birilerini duyduk ve bir dükkana sığındık.


Bizi dükkanına alarak ilk müdahaleyi yapan ETS tur çalışanlarına, eşime ve bana limon veren güzel kıza, "su ister misiniz?" diye soran çalışana, yüzümüze talcidli su püskürten cesur delikanlıya, eşimi sakinleştirmek için ona moral veren genç kıza, dönüş yolunda yüzümüze süt sıkan çocuklara çok teşekkür ederim. Bize insanlığı, dayanışmayı, anlayışı, umudu gösterdiler. Hiçbir şey yapmadığımız halde üzerimize gaz bombası atan cesur polise, ona o emri veren mutlu valiye, "sen yüz bin kişi gelirsen ben bir milyon toplarım" diyen zalim başbakana da teşekkür ederim. Kibir ve gücün birleşince adaletsizliğe yol açacağını gösterdiler.

İstanbul, 1 Haziran 2013

11 Mayıs 2013 Cumartesi

Bir İlkbahar Hikayesi

Bir İlkbahar Hikayesi, Sait Faik'in kitaptaki yirmi hikayesinden biri. Deniz kokulu hikayeler arasında toprak serinliği kadar ayrık duruyor.

Yağmurun getirdiği bahar kokusu eşliğinde on iki yaşında bir oğlanın odasına misafir oluyoruz. Henüz ilkbaharına gelmemiş küçük insanın ilk aşk hikayesi. Hiç görmediği on altı yaşlarındaki kızın yüzüne tuttuğu aynanın ışığı onu öylesine etkiliyor ki bir süre birbirlerinin yüzüne tuttukları ışık ile konuşuyorlar. 

Annenin babayı susturmak için yaptığı hareketi ölesiye merak ediyor, bir yandan da anneye hayranlık duyuyoruz. Yüreğimize işleyen bir sonla sevdayı, baharı, heyecanı ve onların yanında anne yüreğini hissediyoruz.

Sait Faik Abasıyanık
Seçme Hikayeler
Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları, 2012

3 Şubat 2013 Pazar

sen de beni seviyosun Sebastian




YEM (Yapı Endüstri Merkezi) Pecha Kucha etkinliğinden aklımda kalan bir sunum.

Dilan Bozyel bu yapıtını internet sitesinde de paylaşıyor. Sebastian, hep olageldiği gibi hizmet etmeye devam ediyor.

Bir şeye ihtiyaç duyduğunuzda ne dersiniz?

"Sebastian, bakar mısın lütfen."

http://www.dilanbozyel.com/



2 Şubat 2013 Cumartesi

Bilek Kesenler: Bir Aşk Hikayesi


Uçuk kaçık bir komedi,
Bir aşk hikayesi,
Bir yol filmi,
Fakat herkes ölü!


Filmin tanıtımında yazan dörtlük bunları söylüyor. Etgar Keret'in öyküsünden başarılı bir uyarlama. Öykü severler kaçırmamalı.

http://www.imdb.com/title/tt0477139/






31 Ocak 2013 Perşembe

Küresel Marka


Yerel kültür markalarının küreselleşme yolunda karşılaştığı noktalarda etkileyici tespitlerde bulunan "Küresel Marka", pazarlama ile ilgilenenler için bir başucu kitabı niteliğinde.

Çevirisine katkıda bulunduğum Hollis ve Milward Brown ekibinin kitabı Brandage Yayınları'ndan çıktı.


http://www.pandora.com.tr/urun/kuresel-marka/252871

Futbol Markaları




Modern hayatın gladyatörlerinin arenada vurduğu topun yarattığı ekonomik etki yadsınamaz. Peki bu markalar nasıl oluşur, nelerden beslenir ve yaşar? 

Yerel spor markalarının nasıl küresel güç merkezi haline geldiğini gösteren bir inceleme. Çevirisini yaptığım Sue Bridgewater'ın kitabı Brandage Yayınları'ndan çıktı.

7 Ocak 2013 Pazartesi

Bicycle



April tenth, 2012, Tuesday. I came to Brussels today. Argun met me at the airport. How polite he became. We had our dinner at home. His girlfriend prepared an elegant table. They seem vey happy. He has a simple life with a small house and a small car. A greed free life which doesn't seem to be effected from others' thoughts. He changed a lot. Amazing.

April eleventh 2012, Wednesday. I took the road to Amsterdam by the car I rented. I couldn't manage to stay longer at Argun's. It was a welcome beyond my expectations. I could have expected to see him wealthy but the moral richness completely suprised me. 

April eleventh 2012, Wednesday, afternoon. I am lost. I had unintentionally marked a different Amsterdam on the navigation. So I came to a village called Amsterdam of the country Weesp, thirty kilometers to "Amsterdam". I can spend rest of my life here. Houses accross the river, boats parked in front of them, people reading books in their garden with a coctail. Mature and polite people with no hurry. Green is everywhere. Life is slow, plain and smooth. 

April thirteenth 2012, Firday. Everyone I met looks me in the eye and smiles. I forgot underestimating. I wish I had a bicycle and go among them. 

April fourteenth 2012, Saturday. I am back at home. Istanbul. I never had a bicycle.


2 Ocak 2013 Çarşamba

Good Bye, Lenin!

Dünya değişiyor. Ama bir kişinin dünyası aynı kalmalı.

Komadan çıkan annesi çok sevdiği Doğu Almanya'nın artık var olmadığını öğrenmemeli. Yeni bir şok onun ölümüne yol açabilir.

1989 yılında Doğu Almanya'da rejimi protesto eden genç adamın tutuklandığını gören annesi kalp krizi geçirir ve komaya girer. Aylar sonra kadın uyandığında artık Doğu Almanya yoktur. Annesini çok seven genç adam onu heyecandan uzak tutmak için evin bir odasında Doğu Almanya Demokratik Cumhuriyeti'ni yaşatmaya devam eder.

Bu bir dönem filmi değil. Politik bir film de değil. Algılara dayalı psikolojik anlatım olduğunu da düşünmüyorum. Arka planda bu ögelerin bulunduğu bir sevgi filmi, anne sevgisi.

Turşu kavanozu aramaktan, haber bülteni hazırlamaya giden yolda tek amaç annesinin alışık olduğu dünyasında yaşamaya devam etmesini sağlamak.

Çok hızlı yaşanan politik, sosyal, kültürel değişimlerin arka planda işlendiği, en küçük yanlışın tüm planı bozabileceği bir oyunda ön planda insanı seyrediyoruz. Genç adamın annesini korumaya çalıştığı zorlu mücadelesinde, iyilik, kötülük, sevgi, inanç, bağlılık gibi kavramlar, yönetim biçiminden bağımsız çıplak insanda karşımıza dikiliyor.