Aynada mavi gözlerine bakarken beyaz saçlarını geriye taradı. Alnı geniş değildi, ince burnu zayıf, uzun yüzüne tam oturuyordu. Hafif pembe yanakları, aynı renkteki ince dudaklarıyla uyumluydu. Pembe derisinin altında kemikleri rahatlıkla sayılabiliyordu. Zayıf elleri kırılacak gibiydi. "Ağabeyin gibi spor yapsan biraz" derdi babası, ama üstelemezdi. Küçükken güneş batar batmaz sokağa fırlar, son çocuk da evine gidene dek kalan ağabeyiyle oynardı.
Konuşmayı sevmezdi ama tek başınayken mırıldanırdı. Müzik setinin açma düğmesine bastı. "Güne başlamak için en iyisi, Salif Keita, başka kim olabilir ki zaten?", diye düşündü. Kahverengi üniformasını giyerken, kahvesini yudumladı. Annelerin "çocuklar kahve içmez, kararır" sözünü hatırlayarak gülümsedi. Evden çıkarken, tezgâhının başındaki Kasap Cevdet elindeki satırı imalı bir şekilde sallayarak onu selamladı; mutluydu, geceleri mutluydu.
İnsanların evlerine çekilmeye başladığı Yerdenay Sokağı'nın başındaydı şimdi. Düdüğünü öttürdü, mesai başlamıştı.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder