2 Mart 2012 Cuma

Cemil


Salona geçerken bardak almayı unuttuğunu fark ederek mutfağa geri döndü. Bira kutusunu sağ elinden sol eline geçirdi ve bardağı tezgâhın üzerinden alarak koridora yöneldi. Bardak hatırlandığı için sanki sevinmişti. Elindekileri çalışma masasının sol ön köşesine bırakarak koltuğuna oturdu.

Önünde yeni öyküsünün taslağı duruyordu. Kahramanlarının toz, toprak dolu Anadolu’nun köy yollarında dolaştığını anlatan sayfanın üzeri de tozluydu. Pencerenin tepesine dolanan tül biraz önce içeri giren rüzgârı işaret ediyordu. Bahçeden gelen tıkırtıya kulak kabarttı. Hayır, gelen o değildi.

Biraz eskimiş de olsa evde en rahat ettiği yerdi burası. Kollarındaki kumaşlar solmuş, dirsek kısmına denk gelen bölgelerindeki kumaş tüyleri yer yer eksilmişti. Genellikle öne doğru kaykılıp oturduğundan koltuğun üzerindeki kilim motifli minderin koltuktan taşan bölümü, koltuğun minderiyle bütünleşmiş kısmından daha mutlu görünüyordu.

Kurşunkalemini aldı ve öyküye kaldığı yerden, kâğıt üzerindeki tozları eliyle temizlemeden, adeta toprak yolun üzerine yazı yazar gibi, bisiklet tekerleğinin harekete geçirdiği taşın yol kenarındaki kayaya çarpma sesi kulağında, akşam güneşini arkasına alarak, rüzgârın soğuğunu hisseden sol yüzünü koruyamadan, devam etti.

Biraz önce sorusunu bitirmesini beklemeden arkasını dönerek tozlu raflarına dönen köy bakkalı gözünün önüne geldi. Kasketinin gölgelediği alnındaki derin çizgilerin altında parlayan elmacık kemikleri, kırlaşmış bıyıklarına adeta aydınlatıyordu.

Bayırın ardından gelen eşek anırmasının, evin önündeki yola paralel caddeden geçen bir kamyonetin fren sesi olduğunu fark ederek pencereye yöneldi.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder